Türkiye’deki Kübalı doktor anlatıyor: Küba’da tıp eğitiminde size insani değerler öğretilir

Küba tüm kısıtlılıklara, büyük zorluklar çıkaran ablukaya rağmen sağlık konusunda dünyanın en ileri ülkelerinden birisi. Üstelik Kübalı doktorlar dünyanın dört bir yanında görev yaparak bu birikimlerini sadece kendi yurttaşları için değil tüm insanlık için kullanıyorlar.

Bu isimlerden birisi de şu sıralar Türkiye’de onkolog olarak görev yapmakta olan Liuba Mojena Martínez. Liuba Türkiye’ye gelmeden önce de Afrika’da görev yapmış. Kendisine Afrika deneyimi nasıldı diye sorulduğunda “Benim için çok zordu, çünkü Afrika kıtasındaki koşulları biliyorsunuz” diyor. Siz bu koşullar “kavurucu sıcaklar, çeşitli imkansızlıklar, alışılmış kent hayatının eksiklikleri” herhalde diye düşünürken yanıt çok başka bir yerden geliyor.

“Bizler Küba’da çocukların ölmesine alışkın değiliz. Kübalı bir doktorun başına gelebilecek en kötü şey bu. Orada çocukların ölümlerine şahit oldum; yetersiz beslenmeden, tedavisi olan hastalıklardan. Bu çok acı veriyor. Çok zor bir şey. Orada bu tip şeyler gördüğümde çok ağlıyordum; çünkü alışkın değilim. Yine de bu tür şeylerden de insan öğreniyor. Sahip olduğunuz şeye değer vermeyi öğreniyorsunuz. Küba’da sahip olduğumuz şeylere başka ülkelerin sahip olmadığını gösteriyor size. Tedavisi olan hastalıklara sahip insanlar ve tedaviye erişimleri yok…”

İşte böyle bir bilinçle yetişiyor Kübalı doktorlar, anlattıklarından, tecrübelerinden öğrenecek çok şey var.

Kendinizi tanıtır mısınız? Ne kadar zamandır Türkiye’desiniz? 

Adım Liuba Mojena Martínez. Kübalı bir hekimim. Türkiye’ye 2019 eylülünde geldim. Bir ay sonra bir yıl dolacak.

Burada onkolog olarak çalışıyorsunuz, değil mi? 

Evet, onkolog olarak görev yapıyorum. Daha doğru bir ifadeyle Küba’nın ilaç ve tedavileri, kansere karşı Küba’nın aşısı bakımından hastaları değerlendiriyorum.

Burada Türkiye ile Küba arasında yapılmış bir anlaşmanın sonucu olarak mı bulunuyorsunuz? 

Aslında çalıştığım hastane ile Küba’daki Servicios Medicos Cubanos (Küba Sağlık Hizmetleri) adlı kurum arasında yapılmış bir anlaşmanın sonucu olarak burada bulunuyorum. Sözleşme doğrudan hastane ile yapıldı.

Türkiye’de bulunmanız sevindirici. Küba onkolojik araştırmalarda çok ileri. Dünya genelinde kanser hastalarına umut aşılayan çalışmaları var. Bu başarının ardında ne var? Küba’daki bilinen kaynak kısıtlarına rağmen bu başarı nasıl mümkün oluyor? 

Aslında, Küba’nın bir araştırma geleneği var. 19. yüzyıldan başlıyor. 19. yüzyılda örneğin Carlos J. Finlay ve başka araştırmacılar sarıhumma hastalığının aedes aegypti türünün sineklerden bulaştığını keşfetmişti. Çiçek hastalığına karşı keşfedilen aşı ve benzerleri o dönemde gerçekleştirilen büyük keşifler.

Küba’daki araştırmaların gelişmesinin nedenlerinden birisi de bana göre ABD ablukası. ABD ablukası Küba halkını araştırmaya mecbur etti. Abluka sayesinde Fidel 1994 yılında moleküler immünoloji merkezini kurdu. Bu merkez ülkemizin başlıca araştırma merkezlerinden birisidir ve kurulmasındaki amaç ABD ambargosu nedeniyle ortaya çıkan ihtiyaçlara çözüm bulmaktı.

Paradoksal, değil mi? 

Tam olarak öyle. Ortaya çıkan ihtiyaçlara yanıt üretmek üzere bilim insanlarımız araştırmak zorunda kaldılar. Tabii ki tek neden bu değil, bilim insanlarımızın niteliğinden, hekimlerimizin, bilim insanlarımızın ve araştırmacılarımızın eğitiminden de söz etmemiz gerek. Şimdiye kadar elde ettiğimiz tüm başarıları mümkün kıldı bunlar.

Güncel başarılarınız Türkiye’de biliniyor, örneğin farklı kanser tiplerine yönelik aşılarınız… 

Gerçekten de son birkaç on yıl içinde çok fazla başarı, çok verimli sonuçlar elde ettik. Kanser aşımız var. Aslında üç tane kanser aşımız var. HEBERPROT adlı bir ilacımız var ki diyabetik ayak hastalığında çok iyi sonuçlar veriyor. Benzeri başka ilaçlarımız var. Araştırmalar sonucunda benzersiz bazı sonuçlar elde ettik.

Burada tüm bunları uyguluyor musunuz? 

Kanser aşılarını uyguluyoruz. Elbette tüm hastalara değil. Bazı kriterler var. Hastaların o kriterlere uygunluğuna göre aşı, tedavi uygulanabiliyor.

COVID aşısı konusunda da Küba’dan büyük bir beklenti var. 

Evet, evet. Geçtiğimiz günlerde SOBERANA’nın deneyleri başladı. Beklentimiz yüksek. Göreceğiz. Etkin sonuçlar elde edilmesini umuyoruz.

Ablukanın Küba ve kalkınması üzerinde çok olumsuz etkileri olduğunu biliyoruz. Sizin alanınızı nasıl etkiliyor abluka? Abluka olmasaydı başka pek çok başarı mümkün olurdu diyebilir miyiz? 

ABD ablukasının genel olarak sağlık alanı üzerindeki etkisi muazzam. Ambargonun iki buçuk milyar dolar maliyeti olduğu hesaplandı. Ülkedeki her şeyi etkiliyor ambargo, ama en başta sağlık alanını, çünkü ilaç, makineler için yedek parça, tıbbi sarf malzemeleri vb. alımlarımızı sınırlandırıyor. Dolayısıyla bunları daha uzak ülkelerden, daha pahalıya, belki iki katı fiyatla almak zorunda kalıyoruz. Gerçekten işimizi çok çok zorlaştırıyor. Erişimimizin olmadığı bir ilaca ihtiyaç duyan hastalarımızı düşünün, onlar için ablukanın yansımaları son derece zorlu. Ve tabii, eğer abluka olmasaydı, ilerlememiz olağanüstü olurdu.

Bu ilerlemeden yalnızca Küba değil, tüm dünya faydalanırdı… 

Çok doğru.

Dünya genelinde kanser tedavileri büyük oranda ilaç tekellerinin elinde. Fiyatları ve erişimi bu tekeller belirliyor. Hekimlere, henüz yeterli düzeyde denenmemiş ilaçları hastalar üzerinde kullanmaları için baskı yaptıkları söyleniyor. Bu konuda ne dersiniz? 

Evet, dünyada tıp bir ticaret. Böyle olması üzücü. İnsan insan olarak görülmüyor, para kazanmanın bir yolu olarak görülüyor. Gerçek bu ve üzücü. Dolayısıyla bu alandaki şirketlerin sahipleri insanların hastalıklarından faydalanmayı amaçlıyor. Çok acı bir şey bu. Gerçekten acı. Bize hastayı objektif şekilde ele almamız öğretilir, tedaviye kazanılacak parayı düşünerek değil, hastanın iyi halini gözeterek karar vermek öğretilir.

Küba dünyada zaten bir istisna. Belki az önce söz ettiğimiz araştırma başarıları da buna bağlı, sağlığın bir ticaret olarak değil, hak olarak ele alınmasına. 

Evet, doğru. Sağlık bizim için önceliktir. Ayrıca Küba’da her zaman hastanın tedavisi değil, hastalığın önlenmesi üzerine kafa yorulur. Kişinin hasta olması beklenmez. Kişilerin hasta olmasını önleyecek önlemler alınır. Dolayısıyla da bir kişi hasta olduğunda daha iyi tedavi edilir. Sağlıklı kişinin hasta olması önlenir, hasta kişi onu iyileştirecek her türlü araçla tedavi edilir. Tıp eğitimi almaya başlar başlamaz bize öğretilen budur.

Tabii, sağlık ticaret olduğunda, insanların hasta olması isteniyor. 

Evet, kazanç için. İyileştirmeyeceği bilinen tedaviler uygulanıyor. Hastaya zarar vermeyecek ama onu iyileştirmeyecek tedaviler. Ne için? Hasta tekrar gelsin diye, iyileşmediği sürece konsültasyona geri dönecek. Kısır bir döngü bu. Size sizi rahatlatacak tedaviler uygulanır, sizi iyileştirecek tedaviler değil. Böylece rahatlarsınız ama yeniden bana gelmeniz gerekir. Böyle işliyor.

Sizce rekabet inovasyon için şart mı? İnovasyon ancak rekabet yoluyla sağlanır deniliyor hep, ama Küba bunun aksi bir örnek. 

Evet, rekabetin avantajları da var dezavantajları da. Ortada rekabet varsa, kişiler özendirilmiş oluyor, ama rekabet beraberinde hilekarlığı da getiriyor, “ben en iyi olmak istiyorum” başlıyor, araştırmalarda kurallara uyulmayabiliyor. Bana göre inovasyon için rekabet şart değil. Bence inovasyon iyi olanı yapma arzusudur, sorunlara çözüm bulma arzusudur. Daha iyiye ulaşmaya çalışmak için rekabete gerek yok gerçekten de. Benim görüşüm böyle. Sağlık ve bilim alanında sürdürülecek bir devlet politikası ile inovasyon gerçekleştirilebilir, Küba bunun bir örneği. Biz araştırıyor, keşfediyoruz.

Kübalı bilim insanlarının araştırma yaparken risk almaktan korkmadığı, buna karşılık örneğin Avrupalı meslektaşlarının kimi zaman risk almaktan kaçındıkları, çünkü sorumluluğunun son derece bireysel olduğu yorumunu işitmiştik. 

Kübalı bilim insanları devletin desteğine sahip. Yapılan tüm araştırmalara devlet arka çıkıyor. Bu çok iyi bir şey. Bu dayanışma, güvence demek. Bilim insanlarına güvence veriliyor, güven aşılanıyor.

Belki de bu nedenle Kübalı bilim insanları COVID aşısını kendi üzerlerinde denediler. 

Doğru, ilk önce kendilerine uyguladılar. Aşıyı deneyen ilk kişiler bu aşı çalışmasını yürüten üç bilim insanıydı.

Sosyalist bir ülkede bilim insanlarının nasıl çalıştığına dair güzel bir örnek. Size gelirsek. Kübalı bir hekimsiniz. Küba Kadın Federasyonu altmışıncı yılını yakın zamanda doldurdu. Siz de bir kadınsınız. Hekim olmaya nasıl karar verdiniz? Kübalı bir kadın ve hekim olmak nasıl bir şey? 

Hekim olma kararını küçük yaşlarda almıştım. İnsanlara yardım etmeyi, iyi olanı yapmayı seviyordum. Başka bir şeye gerek yok. Küba’da öğrenim görme şansınız var. Eğer çaba gösterirseniz, başarırsınız. Hekim oldum, kaç yıl oldu şimdi bilmiyorum… Her gün bundan memnuniyet duyuyorum çünkü çok insancıl bir meslek. Yardım ettiğiniz insanların minnettarlığı, sizin yaptıklarınız vasıtasıyla bir insanın iyi hissettiğini görmenin moral değeri gibisi yok. Bu duygunun bence bir benzeri yok. Bir insan için iyi bir şey yaptığınızı bilmenin övüncü çok güzel. Sanırım tüm hekimler bunu hisseder.

Kadın olmaya gelince… Küba’da kadınlar her şeyi yapar. Yıllar içinde erkekler ne yapıyorsa aynını yapar hale geldik. Her konuda öncülük ediyoruz. Ev kadınıyız, çalışanız. Tabii kültürümüz bize bu konuda yardımcı oluyor. Kübalı kadınlar her daim mücadeleci olmuştur. Bu özelliğimiz bize toplum içinde de yardımcı oluyor. İçinde yaşadığımız toplum ilerlememize ve yönetim görevleri üstlenmemize izin veriyor, araştırmacı olmamıza izin veriyor.

Liuba, ülkeniz ve Türkiye dışında başka yerlerde deneyiminiz oldu mu? 

Evet, Afrika’da çalıştım. Namibya’da. 12-13 yıl önceydi. Küçük bir yerleşimde yoksullara hizmet veren bir devlet hastanesinde çalıştım. Küba ile Namibya arasındaki bir anlaşmanın neticesinde bu göreve gittim. Pratisyen olarak çalıştım orada, henüz onkolog olarak uzmanlığımı almamıştım.

Nasıl bir deneyimdi? 

Yani güzeldi, çünkü hekim olarak beni çok geliştirdi, bana çok şey öğretti. Ama benim için çok zordu, çünkü Afrika kıtasındaki koşulları biliyorsunuz. Bizler Küba’da çocukların ölmesine alışkın değiliz. Kübalı bir doktorun başına gelebilecek en kötü şey bu. Orada çocukların ölümlerine şahit oldum; yetersiz beslenmeden, tedavisi olan hastalıklardan. Bu çok acı veriyor. Çok zor bir şey. Orada bu tip şeyler gördüğümde çok ağlıyordum; çünkü alışkın değilim. Yine de bu tür şeylerden de insan öğreniyor. Sahip olduğunuz şeye değer vermeyi öğreniyorsunuz. Küba’da sahip olduğumuz şeylere başka ülkelerin sahip olmadığını gösteriyor size. Tedavisi olan hastalıklara sahip insanlar ve tedaviye erişimleri yok…

Covid-19 ile mücadelede Kübalı sağlıkçıların sergilediği uluslararası dayanışma kusursuz. Bunun Kübalı sağlıkçıların ilk enternasyonalizm örneği olmadığını da biliyoruz. Bu fedakarlığın kaynağı nedir? 

Küba’da tıp okumaya başladığınız andan itibaren size tıp içeriğinin yanı sıra insani değerler öğretilir. Ahlak sahibi olmak, mütevazilik, dürüstlük, dayanışma ve fedakârlık öğretilir. Tıp öğrenimine en başından itibaren içerilmiştir bu değerler. Böylece insanlara yardım etmeye hazır hale gelirsiniz. Kübalı sağlıkçıların bu şekilde davranmasının nedenlerinden birisi bence bu formasyon. Sanırım bizim için bu adeta içgüdüsel. Yardım etme arzusu, en çok ihtiyaç duyana yardım etme arzusu… Bunu bize küçüklükten itibaren öğretirler. Arkadaşımıza yardım etmeyi, en çok ihtiyaç duyana yardım etmeyi ve bunu karşılık beklemeden yapmayı… Burada çıkarsızca yardım etmekten söz ediyorum, karşılığında bir şey beklememekten. İki tane bardağınızın birini hediye etmek değil bu. Sahip olduğunuz şeyi paylaşmak ile arta kalanları başkasına vermek aynı şeyler değil. Biz dayanışmaya böyle yaklaşıyoruz. Bence bu bize tüm eğitim hayatımızda öğretiliyor. Böyleyiz.

Küba halkının bu özelliğini şimdilerde yakından görüyoruz. 

Evet. Salgın başlayınca, hatırlarsınız bir yolcu gemisi vakası oldu. Kimse kabul etmedi, Küba kabul etti.

Güzel bir örnek.

İzlenmesi gereken bir örnek, öyle değil mi?

Şu sıralar José Martí Küba Dostluk Derneği olarak yürüttüğümüz kampanyada aslında bu sözünü ettiğimiz değerlerin yayılmasına da uğraşıyoruz. Ablukanın kaldırılması ve 2020 Nobel Barış Ödülü’nün Henry Reeve Tugayı’na verilmesi için yürütülen bu kampanya sayesinde Türkiye’deki insanlara çıkar gütmeden başkalarına yardım etmenin olası olduğunu anlatmış oluyoruz. Bu bakımdan Kübalı doktorlar gerçekten iyi bir örnek. Yani yürüttüğümüz kampanya sadece Kübalı doktorlar için değil, Türkiye halkına da hizmet ediyor.

Gerçekten de tüm dünyaya bir şeyler öğretildi. Küba hakkında çok kötü şeyler söyleniyor. Her şeyin iyi ve kötü yanları vardır. Tüm dünya böyle. Ama doğrusu bizim iyi taraflarımız ağır basıyor.

Peki yürüttüğümüz bu kampanya için bir mesajınız var mı? 

Henry Reeve Tugayı’nın yaptığı şeyin adı yok. Olağanüstü bir şey yaptıkları. Bizler hizmet vermeye alışkınız, afetlerde yardım götürmeye alışkınız. Ama dünyanın yaşadığı bu salgının olağandışı bir şey olduğunu düşünüyorum. Bildiğiniz bir şeyle mücadele etmeye benzemiyor. Artık koronavirüs konusunda epey bilgi de edindik ama başlangıçta hiçbir şey bilinmiyordu. Bence Kübalı sağlıkçıların dünyanın her yerinde koronavirüs mücadelesine girişmesi tarifi zor bir şey. Dünyada milyonlarca insan ölürken, Kübalı sağlıkçılar öne atıldılar. Bence bu hiç şüphesiz Nobel Ödülü’nü hak ediyor. Burada açlık çekmekten vs. bahsetmiyoruz, hayatını ortaya koymaktan söz ediyoruz. Onlar hastalara yardım etmek için hayatlarını riske attılar. Bence bu bir kahramanlık eylemi. Gerçekten de takdire değer.

(Kübalı sağlık çalışanlarının koronavirüs salgını sırasında gösterdikleri uluslararası dayanışma dolayısıyla Nobel Barış Ödülü’nü almaları ve ablukanın kaldırılması için devam eden kampanyaya imzanızla destek vermek için http://kubahayatkurtarir.net/ adresine tıklayabilirsiniz.)