Işık Dağı’nı büyüteceğiz

EKİN SÖNMEZ

Eylül ayı, Nobel Ödül Komitesi’nin bir sonraki yıl verilecek ödüllere dair adayların gösterilmeye başlandığı ay. Aday gösterimi, önceki yılın Eylül’ünden ilgili yılın başlarına kadar sürüyor, ve ardından seçilenler Komite tarafından bir elemeye tabi tutuluyor. Yalnızca belli bir ünvana sahip kişiler, vekiller, akademisyenler, kürsü başkanları aday gösterebiliyor. Kimse kendisini aday gösteremiyor…

Bu ayrıntıları bilmemizin bir sebebi var. Şu günlerde José Martí Küba Dostluk Derneği büyük bir enerji ile bir kampanya yürütüyor. Küba’ya uygulanan ABD ablukasının son bulması ve önümüzdeki yılın Nobel Barış Ödülü’nün pandemiye karşı onlarca ülkede adı üstünde bir tugay disipliniyle mücadele veren Henry Reeve Tugayları’na verilmesi talebiyle. Yalnızca JMKDD değil, Küba’nın nerede dostu varsa orada bu talep dile getiriliyor. Küba ise vakurlukla dayanışmaya ve insan yaşamı için emek vermeye devam ediyor.

Adım atmak için belli ki takvimlerin Eylül’ü göstermesini bekleyen Norveç Parlamento üyesi, ABD Başkanı Trump’ı Nobel Barış Ödülü’ne adaylığını ilan etti. Hemen ardından, “kim bu vekil?” başlıklı haberler düşmeye başladı. Zira ülkesinde göçmen karşıtı faaliyetleriyle ve sağcılığıyla biliniyor olsa da, pek kimsenin adını duyduğu bir vekil değildi. Arama motorlarına ismi sanırız en çok bugün yazılmıştır, böylesi bir tezatı dünya kamuoyuna sunmayı başardığı için.

Norveçli vekilin tarihe bu garabetle geçmesi bir yana, bugün yapılan adaylık açıklama esas şunu göstermiştir: Kapitalist dünya bu kadarını bile taşıyamayacak kadar çürümüştür. Nobel Barış Ödülü’nün kırk yılın başında da olsa eli yüzü düzgün bir şekilde anılmasının, bir kez olsun Küba’nın meşruiyetinde bir ortaklaşma sağlanmasının bırakın kendisini, ihtimalinin ağırlığı dahi fazla gelmiştir.

Anlaşılan, ödül için Kübalı sağlıkçıların adının geçmesi kapitalist dünyayı fazlasıyla ürkütmüş. Birçok ülkede Küba’dan, sağlıkçılarından, başarılarından gururla söz edilmesi, dahası her gün bu vesileyle insanların Fidel’in sözlerini, enternasyonalizmi anması bu değerlerin baş düşmanlarını huzursuz etmeye yetmiş. Üstelik ABD bu kampanyaların en büyük yankı bulduğu ülkelerden biri. ABD’li sanatçıların, aydınların, halkın Küba’ya destek olmak için peş peşe açıklamalar yapması, konserler vermesi, videolar çekmesi, pandemiyle ilgili tek yaptıkları birbirlerini suçlamak olan ABD yöneticilerini ve onların emperyalist ortaklarını utandırmasa bile tedirgin etmiş olsa gerek. Yoksa ödülün ideolojik bağlamı konusunda herhalde içi en rahat olan ülke ABD’dir.

Nasıl tedirgin etmesin? Küba inatla ve çalışkanlıkla salgına karşı mücadele veriyor. Ülkede tek bir sağlıkçı, tek bir gebe, tek bir çocuk koronavirüse bağlı bir nedenle yaşamını yitirmedi. Şu sıralar hepimizin içinden “Küba şu aşıyı bulsa da biraz olsun rahatlasak” cümlesi geçmiyor mu? Unutmayın, Kübalı bilim insanları araştırdıkları aşıları önce kendi üzerinde deniyor. Dünyaya ışık saçıyorlar. Bu ülkenin gönüllü sağlık emekçileri hakkında yapılan belgeselin adının Işık Dağı olması boşuna değildir.

Şimdi biraz hayal edelim ve Tugaylar’ın Ödülü kazanmaları durumunu ele alalım. Ödülün maddi karşılığının ne olacağı daha doğrusu… Ülkeye gıdanın, yakıtın, en ufak bir defterin, kalemin girmesine ablukayla engel olan, soluğu ne zaman kesilecek diye pusuda bekleyen ABD, bunu engellemeden durur mu? Bunun için tüm dünya ile kavga çıkarmadan ödülün verilmesine tahammül edebilir mi?

Bir de Trump için aynısını düşünsenize… Kaba tabirle kendisi ödülü “afiyetle yer”. Sahi böyle bir ödül Trump’ın hazinesini büyütmekten başka neye yarar? ABD dahil, hangi ulusun çıkarına olabilir? Ama olur da ödülü Kübalılar alırsa Trump’ın koparacağı yaygara, “komünist virüsmüş işte bakın gördünüz mü” seviyesinde ilerleyebilir mesela.

İşte bu yüzden bu bir mücadele konusudur. “Kübalı sağlıkçılar ödül almalı”dan daha ötesidir, “insanlık bu çürümeden kurtarılmalıdır” esas mücadele konusu olan. Bu kampanya onun bir parçasıdır.

Biz o Işık Dağı’nı büyüteceğiz. Bıkmadan, Küba’lı sağlıkçıların hak ettikleri prestijle ödüllendirilmelerini savunacağız. Nobel Barış Ödülü de neymiş, kurtardıkları tek bir candan büyük ödül bilmeyen bu insanların dünyaya vermek istediği mesajın her dilde tercümesi olmaya devam edeceğiz. Henry Reeve Tugayları’nın Nobel Ödülü alması Küba’nın siyasi duruşundan bir şey götürmez; bu aksine bazı dengelerin Küba lehine değişmesine yarayacaktır. Trump’ın Nobel aldığı bir dünya ise hepimizin hayatından bir şeyleri daha götürür.

Çünkü her şey bazen şu kadar basittir:

ABD öldürür,

Küba Hayat Kurtarır!

kubahayatkurtarir.net

https://sol.org.tr/haber/isik-dagini-buyutecegiz-14204