ICAP Küba’da Yaşanan ABD Provokasyonuyla İlgili Çevrimiçi Etkinlik Gerçekleştirdi

ICAP Küba’da Yaşanan ABD Provokasyonuyla İlgili Çevrimiçi Etkinlik Gerçekleştirdi

Küba Dünya Halklarıyla Dostluk Enstitüsü (ICAP), 155 ülkede faaliyet gösteren 1600’den fazla Küba dostluk derneğinin davetli olduğu bir çevrimiçi etkinlik düzenleyerek geçtiğimiz hafta yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Küba’da sosyalist devrimin hemen ardından, 1960 yılında kurulan ICAP’ın işlevleri arasında, adadaki sosyalist yönetimle enternasyonalist dayanışma yürütmek isteyenleri organize etmek ve ada hakkında onlarca yıldır yürütülen dezenformasyonu püskürterek dünya kamuoyunu doğru bilgilendirmek yer alıyor.

Dün kurumun YouTube ve Facebook hesaplarından yayımlanan etkinliği Kübalı gazeteci Cristina Escobar sundu. Geleneksel ve sosyal medyadan takip edildiğinde adada tam olarak ne yaşandığını anlamanın kolay olmadığını belirten Escobar, “Ülkede kaos manzarası hakimmiş ve ikiye bölünmüş bir ülke, yönetemeyen bir hükümet söz konusuymuş gibi gösterilmeye çalışılsa da, aslında ülkede hayat olağan akışında. Örneğin aşılama kampanyamız önceki hızıyla devam ediyor, üniversitelerimizde dijital platformlarda dersler sürüyor” dedi.

ICAP Başkanı Fernando González, “Üzücü günler yaşadık. Emperyalizm, Küba’da iç karışıklık yaratmak için her gün daha fazla para harcıyor. Bu süreçte, yurtdışında yaşadıkları halde klavye başında Küba’ya yönelik yaptırımları destekleyen ve hatta ABD’nin ülkemize askeri müdahalede bulunmasını isteyen kişiler gördük. Bazı yerlerde vandalca eylemler oldu. Sahte haberlere, ülkede olanlar hakkındaki kanıyı çarpıtmaya yönelik girişimlere şahit olduk. Fakat Devlet Başkanımız Miguel Díaz-Canel’in de belirttiği gibi ‘sokaklar devrimcilerindir’ ve bu söz her şeyi özetliyor. Vandalizm ve şiddetin sokaklarımıza egemen olmasına asla izin veremeyiz. 1959’dan beri ayakta kalmak için çok emek sarf eden devrimimizin en büyük kazanımlarından biri huzur ve barıştır, birileri istiyor diye bunu feda etmeyeceğiz” dedi.

“Küba Beşlisi” olarak tanınan beş Kübalı istihbaratçıdan biri olan ve ABD’de 16 yıl hapis yattıktan sonra uluslararası dayanışma hareketinin de katkılarıyla özgürlüğünü kazanmış olan González, “Biz burada fikirlerimizle, dik duşumuzla, cesaretimizle devrimi savunurken siz dünya çapındaki Küba dostlarından da bu saldırganlık kampanyasına kendi ülkelerinizde karşı durmanızı istiyoruz. İnsani yardım adı altında şiddeti tırmandırmaya ve askeri müdahaleyi gündeme getirmeye çalışan sağcı Küba karşıtı grupların çağrısı kınanmalıdır. Sizleri, ablukayı kınamaya ve ülkemizin abluka koşullarına rağmen pandemi karşısında gösterdiği takdire şayan emeği duyurmaya çağırıyoruz. Bunun için dünyanın birçok başkentinde sokaklara da çıktınız. Aynı şekilde sosyal medyanın da Küba’ya destek mesajlarıyla doldurulması gereklidir. Küba sosyalist, bağımsız, demokratik ve egemen kalacaktır. Vatan yahut ölüm, kazanacağız” diyerek sözlerini tamamladı.

Küba Dışişleri Bakanlığı’nın ABD ile ilişkilerden sorumlu müsteşarı Johana Tablada, hem Kübalılar hem de Küba dostları için oldukça yoğun bir haftanın geride kaldığını söyleyerek, “Son zamanların en büyük dezenformasyon ve saldırganlık kampanyasına karşı sosyalist devrimimizi savunmaya odaklandık. Devlet Başkanımız Diaz-Canel’in belirttiği gibi, ülkemizde yaşanan ve halkımızın şikayetine neden olan tüm sorunları ABD politikalarına bağlamıyoruz. On yıllar süren ablukanın etkileri, ülkemizdeki bazı sosyal sorunlarla ve bazı yetersizliklerimizle birleşiyor. Ancak gerçek ve meşru protestolara neden olabilecek bu koşulların manipüle edilerek olmadıkları bir şeye dönüştürülmesi çabasında bir kötü niyet olduğunu da belirtmek zorundayız” dedi. Tablada, dezenformasyon kampanyasının ifşa edilmesinde katkısı bulunan Küba dostlarına teşekkür etti.

ABD’nin Küba’ya karşı silahlı müdahale, ekonomik istikrarsızlaştırma, kargaşa çıkarma, uluslararası kamuoyunu Küba’ya karşı kışkırtma, yalnızlaştırma gibi birçok yol denediğini ve bu yolda politik, medyatik ve diplomatik araçlar kullandığını aktaran Tablada, “Bu politikaların gözettiği şey hiçbir zaman Küba halkının refahı ve iyiliği, insan hakları değildi” dedi. Küba Devrimi’nin 1 Ocak 1959’da büyük bir halk desteğiyle birlikte zafere ulaştığı ilk andan itibaren sosyal adaleti sağlamak, Küba’nın doğal kaynakları üzerinde ulusal denetim kurmak ve kendi kaderini inşa etmek için mücadele ettiğini belirten Tablada, “Küba 1898’de İspanya’dan bağımsızlığını kazandığında gerçekte bağımsız bir cumhuriyet olamamıştı ve bu ancak 1959’da sağlandı. Ancak ABD bu devrimi, bizim doğal kaynaklarımız üzerinde kurduğu tahakküme bir meydan okuma olarak gördüğünden çeşitli yollarla Devrime saldırmaktan asla vazgeçmedi” dedi.

“Donald Trump görev süresi boyunca Küba’yı bitireceği söylemini yineledi. Altmış yıldır süren ekonomik saldırıyı pandeminin ortasında, insanlık dışı bir şekilde şiddetlendirdi. Buna karşın Küba’ya diz çöktürmeyi başaramadılar” diyen Tablada, ABD hükümeti tarafından internet teknolojisinin başrolü oynadığı “dördüncü nesil” bir saldırı planının devreye sokulduğunu söyledi. Bu yöntemin sadece Küba’da değil, bölgede istikrarsızlaştırılmaya çalışılan başka hükümetlere karşı da kullanıldığını vurgulayan Tablada, “Küba örneğinde, sosyal medyada birkaç saat içinde 68 bin yeni hesap açıldığını ve bu hesaplardan mesaj bombardımanı yapıldığını gördük. Ancak bu sosyal medya kampanyası da başarısızlıkla sonuçlandı çünkü Küba’da yansıtmaya çalıştıkları gibi topyekün bir toplumsal ayaklanma olmadığı er geç ortaya çıktı” dedi. Hükümet karşıtı protestoların birçoğunun barışçıl olmadığını, vandalizm ve şiddet içerdiğini belirten Tablada, “Madem bu kadar çok hükümet karşıtı gösteri var, neden devrimci yürüyüşlerin görüntülerini çalıp kendilerine mal etmeye çalışıyorlar?” diye sordu. Tablada, yalan haberler üreterek ya da gerçekleri manipüle ederek devriminin saygınlığını zedelemeyi amaçlayan ADN Cuba ve CiberCuba gibi medya organlarının doğrudan ABD tarafından finanse edilip yönetildiklerini vurgularken, bu sitelere geçtiğimiz yılın sonunda yıllık ödemelerinin yanında ekstra bir fon aktarımı daha yapıldığını açıkladı.

ABD’nin başka ülkelerdeki hükümetleri ya da rejimleri değiştirmeyi amaçlayan programlara büyük bütçeler ayırdığını ve resmen belgelenen bu gerçeğin ABD hükümeti tarafından da itiraf edildiğini hatırlatan Tablada, herhangi bir ülkenin bir başka ülkeyi kontrol altına almayı hedeflemesinin mutlak bir suç olduğunu ve tek amacın o ülkenin kaynaklarını yağmalamak olduğunu belirtti. ABD Devlet Başkanı Joe Biden’ın seçim kampanyaları sırasında Küba halkının yaşadığı mağduriyeti giderme sözünü verdiğini ve bu vaatleriyle birçok ABD yurttaşının oyunu aldığını belirten Tablada, “Biden’ın Küba için yaptığı ‘başarısız devlet ‘ değerlendirmesi saygısızca. Üstelik buna kendisinin de inandığını düşünmüyorum” dedi. Beyaz Saray sözcüsünün Küba’nın COVID-19’la mücadele konusunda yetersiz olduğunu söylemesini de eleştiren Tablada “Hangi ülke, üstelik de böylesi bir ekonomik saldırganlığa maruz kalmasına karşın salgında bu denli az kayıp verdi?” diye sordu.

Küba televizyonunda Hacemos Cuba adlı programı sunan hukukçu ve gazeteci Humberto López, ABD’nin Küba siyasetinin yıllardır aynı amaçları güttüğünü belirterek “İşe yaramayan yöntemleri zaman içerisinde yenileriyle değiştirdiler. Barack Obama bu gerçeği, Küba’ya yaptığı ziyarette açıkça ifade etmişti. Şimdi, internet ve sosyal medyanın bu kadar etkili olduğu zamanımızda, nefret mesajlarını sembolik düzleme enjekte ederek yol almayı deniyorlar “ dedi. Kasım ve Ocak aylarında muhalif sanatçılardan oluşan bir grup Küba yurttaşı aracılığıyla bu mesajları fiziksel mecralara yani sokaklara taşımanın provasının yapıldığını belirten López, “Barışçıl gibi görünse de, vandalizm içerse de bu eylemleri harekete geçirenin bir nefret söylemi olduğunun farkında olmalıyız. Küba’da ve yurt dışında olan tüm Kübalılar için birlik beraberlik mücadelesinin ve nefret mesajına karşı durmanın zorlu göreviyle karşı karşıyayız” dedi.

López, Küba’nın hukuk alanında da bir saldırıyla karşı karşıya olduğunu belirterek, “Bir ülke düşün ki iki yıl önce yeni anayasasını onaylamış. İlk maddesinde sosyalist bir cumhuriyet olduğu ifadesine yer verilen bu anayasa, halkın yüzde 86’sının olarıyla kabul edilmiş. İşte, toplumumuzun katılımı ve onayıyla gerçekleşen bu anayasa yapım sürecinde, devletin tanıdığı yurttaşlık hakları konusunda kapsamlı bir genişleme sağlandı. Şimdi de bu doğrultuda yasalar yaparak hukuk sistemimizi yenilemekteyiz, tam olarak bu süreçten geçmekteyiz. Böyle bir dönemde, toplumu düzenleyen hukuki normları sarsmak, eylemlerin hedeflerinden bir diğeri” ifadelerini kullandı.

Etkinliğin devamında, yaşanan gelişmeleri takip eden Küba dostlarının ICAP’a ilettiği destek mesajlarından bazıları paylaşıldı. Mesaj gönderenlerden biri, Havana’daki Latin Amerika Tıp Okulu’nun (ELAM) 2020 yılı mezunlarından Gana kökenli ABD’li hekim Samira Addrey idi. 1999 yılında Fidel Castro’nun inisiyatifiyle Havana’da açılan ve yabancı öğrencilerin tamamen burslu olarak yetiştirildiği ELAM’da öğrenim görmüş olan Addrey, “Küba, dostlarını hiçbir zaman ihmal etmedi. Şimdi bizim Küba Devrimi’ne destek verme zamanımız. Küba Devrimi’ni savunuyorum, çünkü bunu yapmam için kimse bana para vermedi, kimse beni zorlamadı. Tersine, bana zihnimi özgürce kullanmayı karşılık beklemeden örettiler. Tek borcumun insanlığa hizmet etmek olduğunu söylediler” dedi.