Eğitimciler yanıtladı: Nobel Barış Ödülü bu yıl neden Küba’ya verilmeli

Tüm dünyayı saran pandemi sırasında, en temel konularda dahi yaşanan sorunların açtığı önemli bir tartışmanın, insanlığın nasıl bir toplumsal yaşam kurması gerektiği üzerine olduğu görülüyor. Kapitalist sistemle yönetilen ülkelerin hükümetlerinin vatandaşlarını kolayca yolda bıraktığı bu kriz döneminde Küba’da salgın nedenli ölümler sıfıra inmiş durumda. Küba Devleti, vatandaşlarının sağlığını ve yaşamını korurken aynı zamanda dünyanın geri kalanının da, salgınla mücadele edebilmesi için gönüllü sağlık tugaylarını gönderdi. İşte bu büyük insanlık dersinin tarihe kazınacak biçimde karşılık bulması ve saygınlığını perçinlemek için bu yıl Nobel Barış Ödülü’nün Küba Henry Reeve Uluslararası Sağlık Tugayı’na verilmesi için bir imza kampanyası başlatıldı.

Bu kampanyaya Türkiye’den imza veren eğitimcilere desteklerinin nedenini sorduk. Eğitim bilimciler ve öğretmenler Küba’nın başarısının, başta eğitim alanı olmak üzere toplumsal yaşamın bir bütün olarak yeniden inşa edilmesinde yattığını söylüyor ve “Sorunlardan çıkış yolu olarak sosyalizm” olduğunu vurguluyorlar.

Küba’yla dayanışan eğitimcilerin mesajları şu şekilde:

Prof. Dr. Rıfat Okçabol – Eğitim bilimci

Küba, yıllarca farklı güçlerin istilasına uğramış bir ülke. Amerika’nın kuklası olarak uzun yıllar halkını sömüren diktatörün yönetiminde yaşamış kadersiz bir toplum. Üstelik bulunduğu konum nedeniyle zaman zaman doğal afetlerin yaşandığı bir ada. Sonra Castro ve Che’nin önderliğindeki bir grup insan toplumun kaderini değiştiriyor. Ülkeyi diktatörün sultasından kurtaranların, sosyalist bir rejimi benimsemesi toplumun en büyük şansı oluyor.

Küba’da sosyalist bir rejim kurulur kurulmaz, ABD ülkeye ambargo uyguluyor ve bu ülkeyi, tek ihracat kaynağı olan şeker üretimini bile yeterince değerlendiremeyeceği bir kıskaca sokuyor. Az buz değil 60 yıldır bu kıskaç sürüyor. Bu arada 1960’ların başında, dünyaya en demokrat başkan olarak tanıtılan Kennedy zamanında, ABD Küba’ya çıkarma yapmaya kalkışıyor. Sovyetler Birliği, bu girişimi engellese de, Küba’ya yeterince destek veremiyor. 1991’den sonra, Sovyetler Birliği diye bir birlik de kalmıyor.

Sosyalist düzen, bu darboğazlara rağmen, Küba’nın dimdik ayakta kalmasını sağlıyor. Sosyalist düzenin öncelikle insana ve doğaya önem ve değer vermesi, insanın aklının ve emeğinin sömürülmesiyle doğanın yağmalanmasına şiddetle karşı olması, sosyalizmin gücü ve başarısının anahtarı oluyor. Millî geliri çok sınırlı olan Küba, millî gelirinin önemli bir bölümünü eğitime harcıyor. Rejimin insana verdiği değer, Küba’nın eğitim ve sağlık alanındaki başarısına yansımış bulunuyor. Küba’ya gidenler, eğitime verilen değere bizzat tanık olabiliyor. 2005’te Küba’da gerçekleştirilen uluslararası bir kongreye katılmam bana bu şansı vermiş bulunuyor. 2005’lerde her haliyle yoksul olan bu ülkede, öğrencilerin günlük giysilerinin bayram gününde giyilen giysiler gibi olması, okulların pırıl pırıllığı ve liselerde her sınıfta aynı anda iki öğretmenin görev yapması insanı şaşırtıyor. Hele öğrencilerin toplumsal bilinç düzeyiyle kişilik özellikleri, eğitimdeki başarının nereden kaynaklandığını anlamaya yetiyor. Bu nedenle dünyanın dört bir bucağından ABD’den bile, Küba’ya öğrenci geliyor. Bu nedenle Küba, gelişmemiş ülkelere sağlıkçı göndererek yardımda bulunabiliyor. Sekiz aydır yaşanan pandemi sürecinde Küba’nın sağlık konusundaki başarısı, bir kez daha kanıtlanmış oluyor.

Küba’daki bir başka gözlemim, sosyalizmin ne anlama geldiğine açıklık getiriyor. Türkiye’de eğitim bakanının bir eğitim kongresine katıldığında, arkasında siyahlara bürünmüş bir bürokratlar ordusuyla salona girmesine, tüm salonun ayağa fırlamasına, konuşması sonunda da aynı orduyla toplantı salonunu terk ettiğine alışığım. Kübalı arkadaşlarla, o günlerde uluslararası kongrenin son gününde, eğitim bakanını dinlemeye gittiğimde, bir süre geçtikten sonra arkadaşa “Bakan hâlâ ortalarda yok!” dediğimde, arkadaşın, ön sıralarda oturan sıradan bir Kübalıyı gösterip “Çoktan geldi, bakan o” demesini unutamıyorum. Unutamadığım bir başka durumu da, Türkiye’nin Küba büyükelçisi ile Küba’nın Türkiye büyükelçisini tanıdığımda yaşamıştım. Küba’daki kongre günleri 29 Ekim’e rastlamıştı. Tesadüfen Türkiye’nin Küba büyükelçisinin eşi bizim akademisyenlerden birinin arkadaşı olunca, kongreye katılan Türk akademisyenler de elçilikteki baloya davet edilmişti.  Orada, elçinin ve üst düzey elçilik mensuplarının bizlere hem kuşkulu hem de küçümser havada yaklaştıklarını görünce içim bir tuhaf olmuştu. Birkaç yıl sonra, İstanbul’da ve İzmir Ödemiş’te Küba’nın Türkiye büyükelçisiyle, eğitim toplantılarında ve yemeklerde bir arada olma şansını yakaladığımda ise, elçinin herkese, kim olursa olsun insan muamelesi yaptığına ve hiçbir şekilde çevresine “ben” havası vermediğine tanık olunca da şaşırmıştım. Türkiye’nin Küba elçiliğindeki durumu tesadüf diye düşünenlere, birkaç yıl sonra eğitsel etkinlik nedeniyle bir hafta kaldığım Türkiye’nin Tacikistan büyükelçiliğinde de benzer bir havayla karşılaştığımı söylemem gerekiyor.

Sosyalist anlayışla eğitilmiş ve bu anlayışı içselleştirmiş olanların herkesi kendiyle eşit düzeyde görmesi, sosyalizmin bir başka başarısı oluyor.

Nobel Barış Ödülü’nün, yalnız ‘Henry Reeve Tugayı’na verilmekle yetinilmemesi, öğrencileri özgürleştirdiği ve insanlara herkesi eşdeğerde görme alışkanlığını kazandırıp tüm evrensel bildirgelerde vurgusu yapılan barışçıl bir dünya yaratılmasına katkı yaptığı için, ‘Küba’nın sosyalist eğitimi’ne de bu ödülün verilmesi gerekiyor.

Dr. Onur Seçkin – Eğitim bilimci

Korona virüs tedavisinde etkili olan bir ilacı bulan Kübalı doktor Herrera, yaşadığımız dönem için “Dünya, sağlığın bir ticari mal değil, aksine bir temel hak olduğunu anlama fırsatına sahip” demişti. Aynı şeyi bugün rahatlıkla eğitim alanı için de söyleyebiliriz. Kapitalizmin elinde, piyasanın ve gericiliğin kıskacında tüm dünyada ve ülkemizde eğitim tamamen ticarileşirken, bilimden uzaklaşırken, bugün Küba, abluka altındaki tüm sınırlılıklarına rağmen eğitim alanında tüm dünyaya ders veriyor, kamusal bir hak olarak ele alındığında eğitimde başarının nasıl sağlanabildiğini dünyaya gösteriyor.

Küba eğitim alanında sadece tüm dünyadan komünistlerin ilgiyle takip ettiği, başarısını takdir ettiği bir ülke değil. Küba’nın eğitim alanında farklı konulardaki başarısı, uluslararası düzeydeki en büyük eğitim örgütü olan ve ülkeler arasında karşılaştırmalar yapmak için veriler sunan UNESCO tarafından da defalarca kez kabul edildi. UNESCO henüz birkaç ay önce yayımladığı 2020 yılı Global Eğitim İzleme Raporu’nda Küba’nın eğitimdeki başarısını bir kez daha kabul etmiş, ‘’Çocuğunuzu Eğitin” isimli Küba programının erken çocukluk döneminde kapsayıcı ve kaliteli eğitimi garanti ettiğini ilan etmişti. Bu başarının temelinde sosyalizm var, sosyalizmin eğitime insan ve toplum odaklı yaklaşımı, eğitimin kamusal bir hak olarak tüm yurttaşlar için hayata geçirilmesi var.

Küba’nın pandemi sürecinde sağlıkçılarıyla tüm dünyada hayata geçirdiği dayanışma, Küba devriminden bu yana eğitim alanında da devam ediyor. Küba’nın yetişkinlere yönelik okuma yazma eğitimi için geliştirdiği, UNESCO’dan birçok ödül aldığı Yo si Puedo (Evet başarabilirim) isimli yöntem Küba’da okur yazarlık sorunu ortadan kalktığı için Küba’da kullanılmasa da onlarca ülkede okumaz yazmazlıkla gelen cehaleti ortadan kaldırmak için kullanıldı, eğitimde uluslararası bir dayanışmanın sembolü haline geldi.

Şu anda tüm dünyada Küba’ya yönelik insanlık dışı ablukanın kaldırılmasına, Nobel Barış Ödülü’nün Henry Reeve Tugaylarına verilmesine ve sosyalizmin, Küba doktorlarının dayanışmasının tüm dünyanın önemini daha görünür kılmaya dönük yürütülen kampanya büyük önem taşıyor. Kapitalist dünyada sağlık ve eğitim büyük saldırı altında ve bu saldırı insanlığın bugününü, geleceğini mahvediyor. Ülkemizdeki tüm eğitimcilerin de bu kampanyaya destek vererek Küba’nın, sosyalizmin bu alanlardaki başarısını ve dayanışmasını yaygınlaştırması oldukça önemli bir çaba olacaktır.

Derya Ünlü – Eğitim Bilimci

Küba’nın eğitimdeki başarısı bugün uluslararası kuruluşlar tarafından da kabul edilmektedir. Ortada bu durumu ortaya koyan net veriler vardır. Okuma yazma oranı %99 ve bu oran kalıcı okuma yazmayı işaret ediyor. Yani Küba, okuma yazmada unutmanın önüne geçmeyi başarmış bir ülke. Örgün eğitimden yararlanma ve bu süreçteki eğitim başarısı konusunda pek çok ülke için sorun olan toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve bölgeler arası eşitsizlikler Küba’da söz konusu değil. Küba bu eşitsizlikleri de ortadan kaldırmayı başarmış bir ülke. Ayrıca, UNESCO’nun Latin Amerika ve Karayipler Bölgesel Eğitim Ofisi’nin (OREALC) uyguladığı ve Latin Amerika’dan 16 ülkenin katıldığı uluslararası Matematik, Fen ve Okuma sınavında Küba tüm alanlarda en başarılı ülke olurken, tüm alanlarda son çeyrekteki Kübalı öğrencilerin ortalaması, 16 ülkenin genel ortalamasından daha yüksek olmuştur. Yani, Küba’nın en “başarısız” öğrencilerinin ortalaması dahi genel ortalamanın üzerindedir. Dahası, Küba aynı başarıyı, 1990’larda, yani ablukanın en acımasız günlerinde dahi gösterebilmiştir.

Aslında bu verilerin de ortaya çıkmasını sağlayan ve eğitim konusunda Küba’yı diğer örneklerden ayıran temel özelliklere değinmekte fayda var. Evet, pek çok kişinin bildiği gibi Küba’da hem örgün hem yaygın eğitim tüm basamaklarda ücretsizdir. Belki buradan başlanabilir anlatmaya. Ancak mesele bundan ibaret değildir. Küba’da toplumsal yaşamın her alanı birbiriyle ilişkilendirilir, toplumsal konular bir bütünlük içinde ele alınır. Bu çerçevede eğitim de bireylerin özgüvenlerini geliştirmek, onların potansiyellerini ortaya çıkarmak ve onlara kendilerini gerçekleştirme olanağı tanımayı hedeflemektedir. Toplumsal bütünlüğün korunması eğitim alanında da geçerliliğini korur ve eğitim tüm toplumun sorumluluğu olarak değerlendirilir. Ayrıca, eğitim hakkı, ücretsiz bir şekilde bu haktan yararlanmayı kapsamaktadır, ancak bundan ibaret değildir. Eğitim hakkı, bireyin diğer temel ihtiyaçlarının karşılanmasını da içerirken ona okul sistemi dışında da öğrenme, kendini geliştirme olanakları sunar.

Bu kampanya Küba’nın sağlık alanındaki dayanışmasına işaret ediyor. Küba’nın yalnızca Covid pandemisiyle sınırlı olmayan, sağlık alanında yıllardır gösterdiği dayanışma ilişkileri ülkemiz kamuoyunca biliniyor diye düşünüyorum. Küba, aynı enternasyonalizm anlayışını eğitim alanında da gösteriyor. Küba’nın 2002 yılında geliştirdiği “Yo Sí Puedo” adlı okuma yazma programıyla bugüne kadar 130 ülkeden yaklaşık 6 milyon kişi okuma yazma öğrendi. Bu program İngilizce, Fransızca, Portekizce gibi dillerin yanında pek çok yerli diline de uyarlandı. Küba eğitim sisteminde kullanılan müfredat içerikleri de enternasyonalist ruhu geliştirmeye yöneliktir. Örneğin, biyoloji müfredatında yıllara yayılmış olan Evrim başlığı, eşitlikçi bir dünya, enternasyonalist bir ruh ve insanlığa, doğaya saygının oluşturulması için bir araç olarak görülür.

Korkunç bir ablukaya ve onun yol açtığı finansal yetersizliklere rağmen bu başarıyı ve dayanışmayı gösteren Küba eğitim ve sağlıkta kaynak sorununun teknik değil politik bir tercih sorunu olduğunun kanıtıdır. Bizlere eşit ve özgürlükçü bir sistemde eğitim alanında neler yapabileceğimiz konusunda umut veren Küba’ya uygulanan ablukanın kaldırılmasını diliyor ve içinde “barış” geçen bir ödülün onu en fazla hak eden Küba’ya verilmesi için başlatılan bu kampanyayı destekliyorum.

Nazlı Can – Öğretmen

Küba yıllardır vahşi bir abluka altında olmasına rağmen bütçesinden eğitime ayırdığı pay ile onlarca ülkenin ilerisinde ve yine yıllardır Birleşmiş Milletler tarafından takdir edilerek diğer ülkelere örnek gösteriliyor. Küba’nın halkına ve insanlığa yapabileceği iyiliklerin önü açılmalı ve bu abluka kaldırılmalıdır.

Can İzmirden – Öğretmen

Bugün kapitalist sistemde eğitime ne kadar önem verildiği maalesef ortada. Kapitalist her ülkede silahlanmaya ayrılan para ile eğitime ayrılan para arasında uçurum var. Fakat Sosyalist Küba’nın eğitime ve sağlığa ayırdığı bütçe her şeyden daha fazla. Bu da aslında kapitalist dünyaya Küba’nın verdiği bir insanlık dersidir. Doğal kaynakları sınırlı küçük bir ada olmasına rağmen Küba’nın eğitim sisteminin tüm Karayip ve Latin Amerika ülkelerinden ileride olmasının başlıca nedeni Küba’nın kapitalist dünyanın ona uyguladığı ablukaya rağmen 60 yıla yakındır sürdürdüğü insanı merkezine koyan sosyalist sistemdir. Küba ile dayanışma kampına katılmış ve oradaki çocuklarla sohbet etme fırsatını elde etmiş bir eğitimci olarak Küba ile dayanışmanın insanlık onuru adına bir elzem olduğunu düşünüyorum. Bugün de gördüğümüz üzere pandemi sürecinde diğer kapitalist devletler birbirlerinden sağlık malzemeleri çalarken Küba her zaman olduğu gibi başta Avrupa olmak üzere dünyadaki ülkelere ülkesinin sağlık emekçilerini hiçbir karşılık beklemeden gönderdi. Bütün salgın hastalıklarında ve felaketlerde yoksul ülkelere doktorlarını gönderen Henry Reeve Tugayı, insanlık ve dayanışma örneğidir. İşte bu yüzden Nobel Barış Ödülü her daim gururla adını andığımız Küba’ya ve onun temsilcisi Henry Reeve Tugayı’na verilmelidir.

Sanem Uçar – Öğretmen

Farkında olalım ya da olmayalım kapitalizmin bizlere dayattığı her türlü olumsuzluğun içindeyiz. Diğer tarafta bir ütopya gibi görünen Küba gerçeği var. Uzun yıllardır Amerika’nın ablukasına rağmen insana yakışan yaşam şeklini sürdürmeye çalışıyor. Sağlık ve eğitim insanın vazgeçilmezidir ve her insanın eşit bir şekilde yararlanması gerekir. Bunu rağmenlere rağmen başarabilen Küba halkına selam olsun…

Sizler de Nobel Barış Ödülü’nün Küba Henry Reeve Uluslararası Sağlık Tugayı’na verilmesini destekliyorsanız imzanızı şu adrese iletebilirsiniz: kubahayatkurtarir.net

 

https://sol.org.tr/haber/egitimciler-yanitladi-nobel-baris-odulu-bu-yil-neden-kubaya-verilmeli-11767